Herkese merhabalar. Temelde insanların reiki gibi pratiklere çekilmesi, kendi yaşamlarında bazı şeyleri dönüştürme arzusundan ortaya çıkmaktadır. Elbette biraz da günümüzün maddesel bakış açısı, kişilerin bu pratiklere geçerken bir fayda hesabı yapmasına vesile olabilmektedir. İnsanlar ister ki aldıkları eğitimle mucizevi bir şekilde, başlangıç noktasındaki o dengesizliği hızlıca dönüştürüp yaşamlarını evirebilsin. Bu sefer de karşımıza günümüz gerçekliğinin bir yansıması olan “Sabırsızlık” sorunu ortaya çıkıyor. Peki reiki sistemleri ile ne kadar süre çalışırsak bir sonuç alabiliriz? Yazımızda bir şifalanma süreci nasıl ilerler ve bu sürecin göreceli olması kime / neye bağlıdır, bunu inceleyeceğiz.
Reiki sistemlerinin bize sunduğu katkılara değinmeden öncelikli olarak çakralarımızdan bahsetmek isterim.
Çakralarımız, bizim bu yaşamımızdaki gerçeklik algımızın ana temelidir; nasıl düşündüğümüz, nasıl hissettiğimiz, olaylara nasıl baktığımız çakralarımızın dengesiyle bağlantılıdır. Çakralarımızda oluşan dengesizlikler bizim bakış açımızı denge halinden uzaklaştıracağı için, yaşamımızdaki önemli seçim anlarında alacağımız kararlardan tutun da yaşadığımız o olay karşısındaki tepkilerimiz, bizi tekâmül yolumuzdan uzaklaştıracak ya da edinim yolumuzu geciktirecek nitelikte olabilir.
Çakralarımızın hepsinin kendisine has bir denge frekans aralığı vardır. Bunu evlerimizde kullandığımız 220 Volt / 50 Hz elektriğe benzetebiliriz. Elektrikle çalışan cihazlarımız bu değerlere göre ayarlanmıştır. Bu miktarın üzerinde veya altında bir elektrik akımı evimizdeki cihazları bozduğu gibi, çakralarımızdaki aşırı aktiflik ya da düşüklük de o çakrayla alakalı dinamiklerimizin işlevini etkileyip, sağlıklı ve dengeli bakış açımızı düzensizleştirmektedir.
Bu arada bir çakra komple kapalı da olabilir ama enerji seanslarında sadece “ÇAKRA AÇMAK” yaklaşımı ile çalışma yapılması fazlasıyla kifayetsiz ve şifa çalışmalarının özünden uzak bir uygulama olacaktır. Dengesiz çakra “KAPALI ÇAKRA” demek değildir.
Örneğin sakral çakramız %60 dengeyle çalıştığında, %40’lık bir pay da o çakradaki dengesiz bir durumun ortaya çıkmasına sebebiyet verebilir. Sakral çakra bolluk ve gelir akışımızla, değer görmemizle, insanlarla olan ilişkilerimizle, ailevi olarak da babayla olan ilişkilerimizle temel olarak bağlantılıdır. Yani bu konulara uzanan bir olayla karşılaştığımızda finansal bir dengesizlik yaşamamız, kendimizi değersiz hissetmemiz, insanlarla olan ilişkilerimizde dengesizlikler gibi o %40’lık taraftan etki alabiliriz. Tekrardan hatırlatmakta da fayda var, biz bütün çakralarımızın vaziyetini yansıttığımız için bu tür bir dengesizlik sadece tetikleyici olarak da çalışabilir.
Sakral %60’la dengede çalışırken kalp çakramız %30’luk bir dengeye sahipse, sakraldan gelecek değersizlik hissi kalp çakrasında sevgisizliği tetikleyebilir, bu da bir olay karşısında öfke enerjisini çıkarmamıza ya da kendimize acıdığımız bir tepkiyi deneyimlememize sebebiyet verebilir. (Sitemizin blog bölümünde çok güzel çakra yazılarımız bulunmakta, çakralar hakkında detaylı bilgi için sitemizi kurcalayabilirsiniz.)
Çakralarımız bir yandan da fiziksel, eterik, astral, mental ve ruhsal bedenlerimiz arasındaki enerji bağlantısı ile bizim topyekûn evrenle olan enerjisel bağımızı oluşturur. Mental, duygusal ve fiziksel sağlığımız bu sebeple birbiriyle iç içe ve bağlantıdadır. Yine sakral çakra örneği ile devam edelim; %60 dengede olan bu çakra eğer zaman içerisinde dengelenmezse hem bu çakradaki – hatta diğer çakralarımızdaki – dengesizlik miktarı artabilir hem de özellikle sakral çakramızın mental bedenimizdeki izdüşümünden başlayacak şekilde fiziksel bedendeki bağlı olduğu vücudumuzun bölgelerinde rahatsızlıklar yaşamamıza sebebiyet verebilecektir.
Türkiye’de, belki bu bakış açısıyla ilk defa, 2017’den bu yana “HOLİSTİK ŞİFA” yaklaşımı ile çakralar üzerine reiki sistemleri ve bilinçaltı uygulamaları ile çalışmalar düzenlemekteyiz. Çakralarımızın dengesi, bizim kendi yolumuzdan farkındalıklı ve sağlıklı seçimler yaparak ilerlememize büyük katkı sunmaktadır. Elbette yaptığımız çalışmalar çerçevesinde bu denli önemli olan çakralarımız yine de buz dağının görünen kısmı gibi. Buz dağının o görünmeyen kalan kısmı, bizim bu yaşam planımızın bu şekilde oluşmasına ve hatta bu dünyada enkarne olmamıza vesile olan “KARMİK” potansiyelimizdir. KEŞM Günlükleri yazı dizimizde bu konu üzerine fazlasıyla değinmekteyiz. (Okumak isteyen dostlarımız “Bilgi Bankası” menüsü altına göz atabilir.)
Bugüne kadarki “Holistik Şifa” çalışmalarımızda da çoğunlukla gözlemlediğimiz, danışanlarımızın çakraları yaklaşık %100 denge seviyesine çıktığında, çalışma öncesindeki arzuladıkları noktaya geçebilmişlerdir. Elbette burada her danışana özenle bu süreci, bu yazıda aktardığımızdan daha da detaylı aktararak önemli bir farkındalık kazandırdığımızı da eklemek isterim. Çünkü bu tarz bir çalışma desteğinin işlevini ve sürecin kişiden kişiye göre değişebilecek göreceliliğini danışanın anlayabilmesi ve kendi hayatının %100 sorumluluğuna sahip olduğunu bilmesi çok önemli.
Bu ön bilgilendirme sonrasında, reiki sistemleri ile çalışmalara başladığınızda – ya da böyle bir çalışma desteği aldığınızda – “Ne kadar sürede her şey yoluna girer?” sorusuna cevap aramaya başlayabiliriz.
Öncelikli olarak ilk bilmeniz gereken, bu yazıyı okuyan sizi bu hayattaki bir başkasından ayırıp özel kılan, sizi yükseltecek muhteşem yaşam bir planına sahip olduğunuz. Bu hepimiz için de geçerli. Hepimizin ışık yolunda yükselme motivasyonuyla ruhsal katlarda oluşturulmuş muhteşem yaşam planları var. Bu planlar bizi hem yeni deneyimler öğrenmeye sevk ediyor hem de daha karmik borçlarımızla alakalı yeni dersler almamıza vesile oluyor. Bu da hepimizin, anne rahminde başlayan yolculuğumuzun yaşam planımızın potansiyellerini tezahür ettirebilmek adına iç ve dış tetiklerle şekillenmemizi sağlıyor. Bu etkiler de haliyle çakra merkezlerimizin denge durumunu yönlendiriyor.
Bir diğer bilmemiz gereken önemli unsur, denge ve dönüşüm yolumuzdaki “Farkındalık – İstek – Eylem – Kararlılık” sürecindeki sorumluluğun bize ait oluşu.
“Farkındalık”, hayatımızdaki gördüğümüz dengesizliğin dışarıdan kaynaklanmadığını gördüğümüz anı ifade eder. Elbette insana bu, bir geri bildirim şeklinde dışarıdan da sunulabilir ama biz kendimize dışarıdan bakan bir göz gibi bakabildiğimizde deneyimlediğimiz farkındalık, değişimin ilk adımıdır.
“İstek”, farkındalıkla gelen süreci dönüşüme taşıyan motivasyonu ifade eder ve “İstek” olmadan, dönüşüm başlayamaz; çünkü ancak biz istersek bu dönüşümü tezahür ettirebiliriz.
“Eylem”, dönüşüm yolculuğumuzun tamamını oluşturur. Yani “Farkındalık” ve “İstek” tek başına yeterli değildir. “Eylem”, bizim dönüşüm için harekete geçmemizi ifade eder ve bu konuda biz bir şeyler yaparsak ya da bu konuda bir destek talep edersek dönüşümü tezahür ettirebiliriz. Hareket enerjisi tekâmül yolculuğumuzun en önemli unsurlarından biridir.
“Kararlılık”, sıçrama yapabilmemiz adına bizi motive edecek güçtür; çünkü “Farkındalık” ve “İstek" ile başlayan “Eylem”, dönüşümün tezahür edeceği o sıçrama noktasına kadar ulaşabilmemiz adına “Kararlılık” kullanmamız gereken önemli bir araçtır.
Elbette çakralarımızdaki dengesizlikler birer çeldirici gibi çalışabileceğinden, dönüşüm yoluna girmemizi en baştan engelleyebilir ya da dönüşüm yolundan çıkmamıza, pes etmemize sebebiyet verebilir. İşte bu noktada kendimize “Neden bu dönüşüm yolundayım?” sorusunu sorup, dikkatimizi en baştaki farkındalık noktasına çekerek bu dörtlü unsurun ışığını yüksek tutabilirsiniz.
Bu dönüşüm yolculuğunda “Reiki Sistemleri” işlevli ve size yüksek katkılar sunabilecek birer araçtır. Kendi dönüşüm yolculuğunuza uygun dengeleme ya da konu odaklı reiki sistemlerine kanal olarak kendinizle düzenli çalışmalar yapmanız, sıçrama yapabileceğiniz denge noktasına ulaşmanızı sağlayabilir. Elbette aklınızda her zaman tutmanız gereken bir şey var; hayat yolculuğunuz kendisidir, varacağınız noktalar yolunuzdaki bir duraktan ibarettir.
Özellikle “Reiki” ile ilk defa tanışan kişiler ufak bir zaman yanılgısına düşüyor. Bunun da sebebi “21 Gün Çalışma Pratiği” önerisinde yatıyor. Öğrencilerim beni bilirler, ben hiçbir zaman “21 Gün”cü olmadım. Benim kendi öğrencilerime aşılamaya gayret ettiğim bakış açısı “Elinizdeki sistem bir hayat boyu sizinle ve ondan düzenli faydalanmak artık sizin sorumluluğunuz, 3 gün, 5 gün çalışıp bırakmak yerine bu elinizdeki aracı hayatınızın bir parçası haline getirmeye bakın.” şeklinde. Evet, çeşitli araştırmalar ortalama 21 gün bir eylemin kişide bir alışkanlığın oluşmasına katkı sunduğunu gösteriyor ama yine benzer araştırmalar bu “21 Gün”ün bir o kadar yine göreceli olduğunu gösteriyor. İşte bu farklılık da özellikle bir beklenti ile bu yola giren dostları yanıltıp, o en baştaki dönüşüm motivasyonundan “Ee 21 gün çalıştım, hani hiçbir şey olmadı!” bakış açısına götürüyor.
Burada ele alacağımız üçüncü önemli unsur da tam olarak “Zaman” kavramı olacak, yani yazıyı yazma sebebimizin temel sorusu. Hangi sebepten dolayı olursa olsun, çıkacağınız bir dönüşüm yolundaki o “Sıçrama Noktası”na varacağınız süre, elinizde hangi araç gereç olursa olsun, hangi eylemi gerçekleştiriyor olursanız olun; eyleminizin sizin yaşam planınız çerçevesindeki yansımasına göre şekillenecektir. Bu X kişisi için belki sadece 2 gün, Y kişisi için de belki 2 yıl olabilir.
Belirsiz gibi görünen bu zaman yelpazesi motivasyonunuzu düşürmesin. Bazen, o dönüştürmeye çalıştığımız vaziyet, zaten bizim yaşam planımızda temel olarak deneyimlemeyi arzu ettiğimiz yeni ders ya da karmik bir borcun yansıması olabilir. Evet, siz bu süreçte reiki sistemleri ile çalışarak, çakralarınızı olabilecek en güzel ve yüksek seviyeye çıkartabildiniz diyelim. Bu çabanız, özellikle dönüşüm yolunda ele aldığınız konuya dair seçimler yapacağınız ya da o konuyla alakalı bir durumla karşılaştığınızda vereceğiniz tepkinin dengeli bir aynalama içerisinde yer alabilmesi adına önem arz eder. Her zaman aklınızda olsun, karmik bir borcu dönüştürmenin yolu, o durumu deneyimleyebilecek en uygun empati noktasında yer alıp, sizi dönüşüme götürecek ışık seçimleri yapmaktan ve bu yolda ilerlemekten geçiyor. (Karma dinamikleri üzerine “KEŞM Günlükleri 10” yazısına göz atabilirsiniz.)
Konuyu biraz toparlayalım.
Reiki sistemleri ile çalışmanız, çakralarınız ve enerji alanınızın olabildiğince dengeli olmasına katkı sunar. Bu denge, sizin bu yaşam planınızdaki sürecinizde “Sağlıklı Bakış Açısı” potansiyeli ile hareket edebilmenizi sağlar. Karşınıza nasıl bir olay gelirse gelsin, ister karmik ister ruhun öğrenmek istediği yeni bir potansiyel, çakralarınızın dengeli olması ile sahip olacağınız “Sağlıklı Bakış Açısı” katkısıyla önemli zamanlarda yapacağınız seçimlerin sizi üst seviyelere sıçratacak yollara iletmesine yardımcı olur. Bizim “Olumsuz” olarak etiketlediğimiz türden olaylarla karşılaştığımızda dahi, yolumuzdaki ilerleyişi dengeli ve sağlıklı tutmayı başartabilecek potansiyel gücümüzü bu şekilde kullanabiliriz.
Bakış açımız dengeli hale gelmeye başladıkça, bizim o farkındalık noktasında problem olarak algıladığımız olayı da ele alma şeklimiz, o problem duruma karşı verdiğimiz potansiyel tepkilerimiz de değişmeye başlar. Kısacası çözüm yolunda ilerleyen bir kişiye dönüşürüz.
Buz dağının görünen kısmını ne kadar dengeli tutarsak, o denli bu yaşam planımızdan maksimum seviyede katkı alabiliriz. Buz dağının görünmeyen kısmından elbette bu yaşam planımız çerçevesinde etkiler tezahür edecektir. Hatırlayın ki bütün bu potansiyeller, sizin ruhunuzun öğrenme motivasyonu ile bu yaşam planınıza alınan seçimleriniz, karmalarınız. Reiki’den daha ileri tekniklerle çalışarak buz dağının görünmeyen bölgesine erişip, yaşam planınızın da üstüne çıkabilmeniz mümkün olacaktır.
Reiki sistemleri, doğru ve bilinçli kullanıldığında hayat yolumuzu aydınlatan bir ışık gibi çalışacaktır. Elbette, her ne konu için çalışıyor olursanız olun, hemen şimdi o dengeli halin tezahür etmesini odak noktanızda tutun ve yaşam yolculuğunuzun %100 sorumluluğunu elinize alın.
Hayat yolunuzda bir yere varmaktan çok, hayatınızın bir yolculuk olduğunu hep hatırlayın.
Işık her daim rehberiniz olsun.
Sevgilerimle.
Taner Tözün
22-27 Ocak 2024
